'İzmir’e Şehir Hastanesi değil, butik hastaneler lazım'

11.06.2020 - 17:45, Güncelleme: 02.12.2020 - 18:09 2626+ kez okundu.
 

'İzmir’e Şehir Hastanesi değil, butik hastaneler lazım'

Demokratik Sağlık Sen İzmir İl Başkanı Ahmet Doğruyol koronavirüs günlerinde kent sağlığı ve sağlık politikaları üzerine değerlendirmelerde bulundu.

Demokratik Sağlık Sen İzmir İl Başkanı Ahmet Doğruyol, gazeteciler Muhittin Akbel ve Ender Aldanmaz’ın sorularını yanıtladı. Doğruyol, koronavirüs ile mücadele sürecinde sağlık çalışanlarının gösterdiği özveriden, yaşadığı drama kadar her şeyi anlattı. Sağlık personeli için söylenen “Sizin hakkınız ödenmez” sözünü hatırlatan Doğruyol, “Evet; sağlık çalışanının hakkı ödenmez dediler, ödemediler. Tavandan ek ödeme sözünden çalışanların yarıdan fazlası yararlanamadı” ifadesini kullandı. Şehir Hastanesi hizmete girdiğinde, bu sağlık merkezinin dertlere derman olmaktan çok, hizmetin sunulması anlamında sıkıntıya, yorgunluğa ve aşırı masrafa yol açacağı iddiasında bulundu. Biz sorduk, Ahmet Doğruyol yanıtladı: - İzmir’in sağlık hizmetleri açısından koronavirüsle mücadele kapsamında başarılı bir mücadele verdiğini söyleyebilir miyiz? A.D.: İzmir il olarak koronavirüs çerçevesinde virüslü vatandaş sayısında Türkiye’de ilk başlarda olan illerimizden bir tanesi olmuştur. İzmir’in koronavirüsle ilgili bizim bildiğimiz ilk giriş yeri Yeşilyurt Devlet Hastanesi’nin yanındaki İzmir Huzurevi. Orada rivayete göre umreden gelen bir personelden geldiği, bir başka rivayete göre yaşlıların yurtdışından gelen ziyaretçileri tarafından taşındığı söyleniyor. İzmir il olarak sağlık çalışanı arkadaşlar ya da İl Sağlık Müdürlüğü yetkililerimiz ellerinden geldiği kadar virüsle mücadele için çaba gösterdiler. Tabii burada tıbbi malzeme eksikliği de vardı. Bakanlık 12 bin test kiti gönderirken, İl Sağlık Müdürlüğü 100 bin test kiti aldı. Buradaki tıbbi malzeme olarak maske ve diğer araç gereçlerle ilgili eksiklikleri İl Sağlık Müdürlüğü yetkililerimiz o dönemde bir medikal malzeme satan yere gidip elinde ne kadar malzeme varsa hepsini aldıkları oldu. Tüm sağlık çalışanı arkadaşlar fedakârca mücadele etti. - Koronavirüs ile ilgili kentte son durum nasıl görülüyor? A.D.: Şu an itibariyle bildiğimiz kadarıyla Türkiye ile paralel bir şekilde ilerliyor. İzmir en yoğun olan illerden bir tanesiydi. Diğer illerimizle kıyasladığımız zaman çok anormal bir durum yok. SOSYAL MESAFEDE ÇİFTE STANDART - Normalleşme sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? İzmirliler bu konuda duyarlı davranıyor mu? A.D.: Normalleşme sürecinin tek boyutu sağlık değil, ekonomik boyutlarını düşünüyorlar. Sokakta sosyal mesafe diye bağırıyoruz, maske takın diyoruz. Sağlık çalışanlarından örnek vereyim; iki teknisyen arkadaş yan yana oturduğunda 30 cm arası. 30 cm ara ile sosyal mesafeyi koruyamıyorsun. Burada vardiyalı çalışma şekillerine kademeli geçilebilirdi. Bu şekilde sosyal mesafe korunabilirdi. Hem hastalar, hem sağlık çalışanları için güzel bir şey olurdu. Dışarıda sosyal mesafe diye bir şey kalmadı. Bazı vatandaşlarımız bu konuda hassas ama onların azınlıkta olduğunu söyleyebilirdim. - Seyahat kısıtlaması kalktı ve insanlar sahil beldelerine gitmeye başladı. İzmir, çok rağbet gören bir yer. Bir salgın durumunda sahil beldelerinde yeni bir dalga yaşanır mı? A.D.:  Temennimiz elbette salgının tekrardan yükselmemesi. Mesela Çeşme’nin nüfusu kışın 30 binse yaz nüfusu 200 bin. Şimdi bunları göz önüne aldığınızda Çeşme Devlet Hastanesi’nin böyle bir durumu kaldırma lüksü yok. Gerekli tedbirlerin alınması lazım. Biz yıllarca dile getirdik. Bizim Hıfzısssıhha’mız vardı. Ortadan kaldırıldı. Bu salgın döneminde o laboratuara ne kadar çok ihtiyacımız olduğu ortaya çıktı. İleri tetkik ve tahlillerin yapıldığı bir laboratuvardı. Bunların kaldırılması yerine olağanüstü durumlarda kullanılabilecek laboratuvarlar olması gerekirdi. Kaldı ki kendi aşı üretimimize kendimizin başlaması lazım. Pekala Hıfzıshıhha, aşının bulunmasına katkı koyabilirdi. Bu tedbiri devletin alması lazım. Belki bugün kullanılmayabilir ama ilerleyen süreçler için önlem alınması gerekir. ÇOK BÜYÜK BİR SINAV VERDİK - Sağlık çalışanları bu dönemde çok özverili çalıştı. Biz sağlık çalışanlarına şükranlarımızı sunuyoruz. Onların yaşadıklarını bizzat gözlemlediniz. Bir sağlık personeli bu süreçte neler yaşadı? A.D.:  Sağlık çalışanı arkadaşlarımız birebir virüs taşıyıcısı hastalarla muhatap olmasından dolayı pek çok arkadaş eşini, çocuğunu, anne-babasını görmedi bu süreçte. Eve gittiği zaman ailesine virüs bulaştırma riskinden çekindi. Pek çok sağlık çalışanı arkadaşımız eve bile gitse odalarını ayırdı. Bir ay iki ay çocuğunu görmeyenler oldu. Çok özverili çalıştılar. Her ne kadar bazı meslek gruplarında çalışan arkadaşlar ‘biz de risk altındayız’ dese de virüslü hasta ile birebir muhatap olma durumu, sağlık çalışanlarına göre orantısal olarak düşük. Bundan dolayı sağlık çalışanı arkadaşların özverisi inkâr edilemez. Arkadaşlar tulumların ve maskelerin içerisinde çalışıyor ve bu hiç kolay değil. Çalışma ortamlarından dolayı psikolojik olarak etkilenen birçok arkadaş oldu. Mesela kronik hastalığı olan arkadaşlardan etkilenenler oldu. Her kronik hastalığı olan kabul edilmedi bildiğiniz gibi. Kendisinde olmasa bile ailesinde varsa bir kronik hastalık ‘ya bulaştırırsam eşim ölürse, annem-babam ölürse’ diye tedirginlik içerisinde bu hizmeti vermeye çalıştılar. Sağlık çalışanı arkadaşlar büyük bir imtihan verdiler. Sorumluluk bilinci ile çabalayan sağlık çalışanlarını görmek güzel. Bunları yaparken para karşılığında yapmadı sağlık çalışanı arkadaşlar, bunu bir meslek sorumluluğu olmasından dolayı insanlara faydalı olma çerçevesinde bu özveride bulundular. VERSELER DE OLUR, VERMESELER DE… - Sağlık Bakanı sağlık çalışanlarına ek ödeme sözü verdi. Bu söz, ne kadar yerine getirildi? A.D.:  Sağlık çalışanı arkadaşlar bu görevi para beklentisiyle yapmadılar. İster versinler, ister vermesinler. Ama sağlık çalışanı arkadaşların yıllardır uğraştığı bazı sıkıntılar var. Mesela sağlıkta şiddet… Her geçen gün artarak devam etti ve ediyor. Sağlıkta şiddet yasası çıksın diye yıllarca bağırdık. Bir türlü çıkmadı. Geçenlerde Meclisten sağlıkta şiddet yasası geçti ama bir sürü eksiği var. 2000’li yılların başlarında bir polis memuru ile aynı maaşı alan bir hemşire arkadaş şu anda polis memurunun yaklaşık 3’te 2’sioranda maaş almaktadır. Aile hekimliğinde çalışan hemşire arkadaşlar İle hastanede çalışan hemşire arkadaşlar arasında bile ücret adaletsizlikleri var. Sağlık Bakanı iyi niyet çerçevesinde mart-nisan ve mayıs ayında ek ödemeler tavandan verilecek diye bir açıklama yaptı. Ek ödemelerin tavandan verilmesi bir çözüm değil. Ek ödemeleri tavandan alan personel sayısı çok az. Sağlık çalışanları zaten birçoğu tavandan ek ödeme filan almadı. Hekim ve profesör arkadaşlarımıza biraz daha fazla yaradı bu durum. Hastayla daha çok yakın olan hizmetli, hasta bakıcı, hemşire arkadaşlardan pek çoğu yararlanmadı. Esasında hastaya hizmeti en tepeden en aşağıya kadar bütün personel veriyor ama işçi kadrosunda olan hiçbir arkadaş 5 kuruş almadı. Aile hekimi olarak çalışan hiçbir arkadaş bunu almadı. Zaten daha sonra Bakan, virüslü hasta ile muhatap olmayan arkadaşların alacağı ek ödemelerde oranların olacağını da duyurdu. Oradan da bir sınırlama geldi. Sokaktaki vatandaş Sağlık çalışanlarının maaşlarının yüzde 70 arttı zannediyorlar. Bakanlık, ek ödeme yerine, taban aylığı yükseltseydi, daha makbul olurdu. Sağlık çalışanlarının döner sermaye sorunları zaten adaletsiz ilerliyor. Dönersermaye yönetmeliği acilen adaletli bir şekilde değiştirilmeli ve her personelin maaşıyla orantılanmalı. Bir personel hiç ek ödeme almazlken diğerinin azda olsa alması uygun değil. Maalesef adaletten uzak, adaletsizliği ayrımcılığı körükleyen bir dönersermaye yönetmeliği sözkonusu. Eskiden, eğitim araştırma hastanesinde başhekim ile en alt personel arasında 35 kat fark olurdu, şimdi 100 kat fark oluştu. - Sağlık çalışanlarını birkaç gece alkışladık. Devlet alkışlattı. Sağlık çalışanları devletten alkış dışında hiçbir şey almadı mı? A.D.:  Alkış konusunu o kadar yadırgamıyorum ben. Sonuç itibariyle gönül alma, şükran sunma hoş şeyler bunlar ama alkış tek başına yetmez. - İzmir Tabip Odası pandemi kurulunun bilgileri şeffaf yöneltilmediğine dair bazı eleştirileri vardı. Siz de bu açıklamaya katılıyor musunuz? A.D.:  Pandemi Kurulu’nda bürokrat arkadaşlardan ziyade Tabip Odası’ndan, sendikalardan birer ikişer arkadaş alınsaydı daha iyi olurdu. Bizim bilgimiz tabana iniyor. Bürokratın bilgisi tabana inmez. Şimdi Sağlık Müdürü’müz hastaneye gidiyor başhekimi, başhemşireyi, müdürü görüyor gidiyor. Ama biz alttaki hizmeti birebir görüyoruz. Sorun bize direkt geliyor. Şeffaflık konusunda ise; bizim elimizde somut veri olmadığından dolayı ezbere bir şey söyleyemem ama keşke somut veriler aktarılsaydı bizler de sivil toplum kuruluşu olarak çalışanların, vatandaşın lehine ne varsa onları yapmak için mücadele verseydik. Bazı pandemi kurulları daha hızlı kararlar alabiliyorlar. İzmir İl Pandemi Kurulumuzun da elinden gelen çabayı gösterdiğini düşünüyorum ancak STK lar işin içine sokulmalıydı.Pandemi Kurulu’nun reaksiyonları daha hızlı olabilirdi. Manisa Pandemi Kurulu anında karar alıyor. Sivil toplumun girmesinde ondan dolayı büyük fayda var. Mesela büyükşehir belediyesi servis eklediler sağlık çalışanı arkadaşlarımız için. Çok önemli olmasa da gönül alma bunlar. Sağlık çalışanı arkadaşlara yüzde 50 indirimli toplu ulaşım uygulanabilir mesela… Büyükşehir’den böyle bir jest bekliyoruz. Öğretmenlerde olduğu gibi sağlık çalışanlarına da indirimli tarife uygulanabilir.   600 HEMŞİRE AÇIĞI VAR - Sağlık personeli açığı söz konusu… Acilen 600 hemşire takviyesine gidilebileceği söyleniyor. Şu anda tablo nasıl? A.D.:  Şu anda yeni atamalar var gündemde. İzmir,  sağlık personeli açısından ülkemizdeki en iyi durumda olan illerimizden biri. Buna rağmen mesela Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi’ne gidin, orada yaklaşık yüzde 30 hemşire açık var. Özellikle eğitim araştırma hastanelerinde çok fazla hemşire açığımız var. Mesela Behçet Uz’da yeni doğan yoğun bakım servislerinden biri personel eksikliğinden dolayı açılamamIştı. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde kapalı olan yerler var, hemşire olmadığı için… - Hemşirelerin çalışma şartlarının çok ağırlaştığı konuşuluyor. Bu konuda yorumunuz nedir? A.D.:  Bir hemşire 25 hastaya tek başına hizmet ederken aynı hastanede 13-15 hemşire ortalıkta geziyor. Kimi bir siyasinin yakını, kimi torpilli… Gece mesaisine zaten gelmiyor. O arkadaşlara gece mesaisi yazılmıyor. Böyle bir adalet olmaz. Arkası olmayan hemşire arkadaşlar, insanüstü emek harcayarak hastalara hizmet veriyor. Bu adaletsizliktir. Ne kadar uğraşsak, önüne geçemiyoruz. ŞEHİR HASTANESİ BİZE UYMAZ - İzmir Şehir Hastanesi’nin, konumu, işleyiş mantığı itibariyle kentte yaşayan insanların daha kaliteli sağlık hizmeti sağlayacağına inanıyor musunuz? A.D.:  Önümüzdeki süreçte muhtemelen Şehir Hastanesinin yollarını yapacaklar. Muhtemelen toplu ulaşım da götüreceklerdir. Ama bizim genel bakış açımız şehrin dışında olan bu hastane elbette zorluk yaşatacak İzmirlilere. Türkiye Cumhuriyeti devleti, sosyal bir devletse eğitim, sağlık gibi hizmetleri devlet tüm vatandaşlara ücretsiz ve eşit bir şekilde vermesi gerekiyor. Şehir hastaneleri özel ve kamu işletmesi ve pek çoğunda özel işletmelere taahhütler var. Sağlıkta taahhüt olmaz. Devlet hastanelerinde biz bunu çok yaşadık. Mesela dışarıdan MR cihazı alınıyor, bu cihaz hizmete alınırken şirkete garanti veriyor. Mesela yılda 2 bin MR çekilecek diyor. Böyle teminat veriyor parasını ödüyor. İlla gelen hastalarımız MR çekilecek diye bir durum olur mu? Bazen başhekimlerin ilgili branşlarındaki arkadaşlara MR yazın, tomografi yazın dedikleri çok olmuştur. Böyle bir mantık yok. Sağlık devletin işidir ve herkese ücretsiz, eşit bir şekilde verilmelidir. Para kazanmak ikinci planda olması gerekir. Şehir hastaneleri ile ilgili önerimiz, bu sistem kesinlikle Türkiye tarafından uygun bir sistem değildir. Diğer şehirlerdeki personeller söylüyor, hastanenin bir ucundan bir ucu 1,5 kilometre olduğu için, çalışan olarak görev yerinde duruyorsun. Ama dışarıdan gelen hasta ne yapıyor? 1,5 kilometre ileride kanını veriyor sonra 1,5 kilometre ilerideki polikliniğe geliyor. Şehir hastanesinden devletin sağlık hizmeti vermesi gerekir. Devasa hastaneler yapılmasına gerek yoktur. İleri derecede ameliyatların yapıldığı hastaneye ihtiyaç var. Şehir hastanelerinde sağlıkta hizmet vermekten çok, sağlıkta rant elde etmek üzerine kurulu özel ve kamu işletmesi olmasından dolayı. Sağlıkta rant edilmesinden vazgeçilmesi gerekir. Bizim sağlık harcamalarımız her yıl katlanarak ilerliyor. Gereksiz tahlil ve tetkikler yüzünde bu hale geliyor, bunlardan vazgeçmemiz lazım. Şehir hastanesi bize faydalı olmayacak, bunun yanında butik hastaneler olması gerekir. Şehir hastanesi sistemi Türkiye’ye uygun değil. Şehir hastanesi açıldığında diğer hastaneler bazı planlamalara göre Tepecik, Bozyaka, Alsancak gibi hastanelerin yatak sayısını düşürmek istiyorlar. Fazla kalan personeli de şehir hastanesine almayı düşünüyorlar. Kimi hastaneler atıl duruma düşecek. Personel açısından düşündüğünüzde, orada yerleşik bir hayatı var. Vatandaşların geliş gidişleri var. Birileri para kazanacak diye vatandaşı ve çalışanları oradan oraya sürüklemek doğru değil. Ülkemizde vatandaşlarımızın kolay ulaşabileceği, kaliteli hizmet alabileceği, tertemiz pırıl pırıl sağlık kuruluşlarına ihtiyacı var.
Demokratik Sağlık Sen İzmir İl Başkanı Ahmet Doğruyol koronavirüs günlerinde kent sağlığı ve sağlık politikaları üzerine değerlendirmelerde bulundu.

Demokratik Sağlık Sen İzmir İl Başkanı Ahmet Doğruyol, gazeteciler Muhittin Akbel ve Ender Aldanmaz’ın sorularını yanıtladı. Doğruyol, koronavirüs ile mücadele sürecinde sağlık çalışanlarının gösterdiği özveriden, yaşadığı drama kadar her şeyi anlattı. Sağlık personeli için söylenen “Sizin hakkınız ödenmez” sözünü hatırlatan Doğruyol, “Evet; sağlık çalışanının hakkı ödenmez dediler, ödemediler. Tavandan ek ödeme sözünden çalışanların yarıdan fazlası yararlanamadı” ifadesini kullandı. Şehir Hastanesi hizmete girdiğinde, bu sağlık merkezinin dertlere derman olmaktan çok, hizmetin sunulması anlamında sıkıntıya, yorgunluğa ve aşırı masrafa yol açacağı iddiasında bulundu.

Biz sorduk, Ahmet Doğruyol yanıtladı:

- İzmir’in sağlık hizmetleri açısından koronavirüsle mücadele kapsamında başarılı bir mücadele verdiğini söyleyebilir miyiz?

A.D.: İzmir il olarak koronavirüs çerçevesinde virüslü vatandaş sayısında Türkiye’de ilk başlarda olan illerimizden bir tanesi olmuştur. İzmir’in koronavirüsle ilgili bizim bildiğimiz ilk giriş yeri Yeşilyurt Devlet Hastanesi’nin yanındaki İzmir Huzurevi. Orada rivayete göre umreden gelen bir personelden geldiği, bir başka rivayete göre yaşlıların yurtdışından gelen ziyaretçileri tarafından taşındığı söyleniyor. İzmir il olarak sağlık çalışanı arkadaşlar ya da İl Sağlık Müdürlüğü yetkililerimiz ellerinden geldiği kadar virüsle mücadele için çaba gösterdiler. Tabii burada tıbbi malzeme eksikliği de vardı. Bakanlık 12 bin test kiti gönderirken, İl Sağlık Müdürlüğü 100 bin test kiti aldı. Buradaki tıbbi malzeme olarak maske ve diğer araç gereçlerle ilgili eksiklikleri İl Sağlık Müdürlüğü yetkililerimiz o dönemde bir medikal malzeme satan yere gidip elinde ne kadar malzeme varsa hepsini aldıkları oldu. Tüm sağlık çalışanı arkadaşlar fedakârca mücadele etti.

- Koronavirüs ile ilgili kentte son durum nasıl görülüyor?

A.D.: Şu an itibariyle bildiğimiz kadarıyla Türkiye ile paralel bir şekilde ilerliyor. İzmir en yoğun olan illerden bir tanesiydi. Diğer illerimizle kıyasladığımız zaman çok anormal bir durum yok.

SOSYAL MESAFEDE ÇİFTE STANDART

- Normalleşme sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz? İzmirliler bu konuda duyarlı davranıyor mu?

A.D.: Normalleşme sürecinin tek boyutu sağlık değil, ekonomik boyutlarını düşünüyorlar. Sokakta sosyal mesafe diye bağırıyoruz, maske takın diyoruz. Sağlık çalışanlarından örnek vereyim; iki teknisyen arkadaş yan yana oturduğunda 30 cm arası. 30 cm ara ile sosyal mesafeyi koruyamıyorsun. Burada vardiyalı çalışma şekillerine kademeli geçilebilirdi. Bu şekilde sosyal mesafe korunabilirdi. Hem hastalar, hem sağlık çalışanları için güzel bir şey olurdu. Dışarıda sosyal mesafe diye bir şey kalmadı. Bazı vatandaşlarımız bu konuda hassas ama onların azınlıkta olduğunu söyleyebilirdim.

- Seyahat kısıtlaması kalktı ve insanlar sahil beldelerine gitmeye başladı. İzmir, çok rağbet gören bir yer. Bir salgın durumunda sahil beldelerinde yeni bir dalga yaşanır mı?

A.D.:  Temennimiz elbette salgının tekrardan yükselmemesi. Mesela Çeşme’nin nüfusu kışın 30 binse yaz nüfusu 200 bin. Şimdi bunları göz önüne aldığınızda Çeşme Devlet Hastanesi’nin böyle bir durumu kaldırma lüksü yok. Gerekli tedbirlerin alınması lazım. Biz yıllarca dile getirdik. Bizim Hıfzısssıhha’mız vardı. Ortadan kaldırıldı. Bu salgın döneminde o laboratuara ne kadar çok ihtiyacımız olduğu ortaya çıktı. İleri tetkik ve tahlillerin yapıldığı bir laboratuvardı. Bunların kaldırılması yerine olağanüstü durumlarda kullanılabilecek laboratuvarlar olması gerekirdi. Kaldı ki kendi aşı üretimimize kendimizin başlaması lazım. Pekala Hıfzıshıhha, aşının bulunmasına katkı koyabilirdi. Bu tedbiri devletin alması lazım. Belki bugün kullanılmayabilir ama ilerleyen süreçler için önlem alınması gerekir.

ÇOK BÜYÜK BİR SINAV VERDİK

- Sağlık çalışanları bu dönemde çok özverili çalıştı. Biz sağlık çalışanlarına şükranlarımızı sunuyoruz. Onların yaşadıklarını bizzat gözlemlediniz. Bir sağlık personeli bu süreçte neler yaşadı?

A.D.:  Sağlık çalışanı arkadaşlarımız birebir virüs taşıyıcısı hastalarla muhatap olmasından dolayı pek çok arkadaş eşini, çocuğunu, anne-babasını görmedi bu süreçte. Eve gittiği zaman ailesine virüs bulaştırma riskinden çekindi. Pek çok sağlık çalışanı arkadaşımız eve bile gitse odalarını ayırdı. Bir ay iki ay çocuğunu görmeyenler oldu. Çok özverili çalıştılar. Her ne kadar bazı meslek gruplarında çalışan arkadaşlar ‘biz de risk altındayız’ dese de virüslü hasta ile birebir muhatap olma durumu, sağlık çalışanlarına göre orantısal olarak düşük. Bundan dolayı sağlık çalışanı arkadaşların özverisi inkâr edilemez. Arkadaşlar tulumların ve maskelerin içerisinde çalışıyor ve bu hiç kolay değil. Çalışma ortamlarından dolayı psikolojik olarak etkilenen birçok arkadaş oldu. Mesela kronik hastalığı olan arkadaşlardan etkilenenler oldu. Her kronik hastalığı olan kabul edilmedi bildiğiniz gibi. Kendisinde olmasa bile ailesinde varsa bir kronik hastalık ‘ya bulaştırırsam eşim ölürse, annem-babam ölürse’ diye tedirginlik içerisinde bu hizmeti vermeye çalıştılar. Sağlık çalışanı arkadaşlar büyük bir imtihan verdiler. Sorumluluk bilinci ile çabalayan sağlık çalışanlarını görmek güzel. Bunları yaparken para karşılığında yapmadı sağlık çalışanı arkadaşlar, bunu bir meslek sorumluluğu olmasından dolayı insanlara faydalı olma çerçevesinde bu özveride bulundular.

VERSELER DE OLUR, VERMESELER DE…

- Sağlık Bakanı sağlık çalışanlarına ek ödeme sözü verdi. Bu söz, ne kadar yerine getirildi?

A.D.:  Sağlık çalışanı arkadaşlar bu görevi para beklentisiyle yapmadılar. İster versinler, ister vermesinler. Ama sağlık çalışanı arkadaşların yıllardır uğraştığı bazı sıkıntılar var. Mesela sağlıkta şiddet… Her geçen gün artarak devam etti ve ediyor. Sağlıkta şiddet yasası çıksın diye yıllarca bağırdık. Bir türlü çıkmadı. Geçenlerde Meclisten sağlıkta şiddet yasası geçti ama bir sürü eksiği var. 2000’li yılların başlarında bir polis memuru ile aynı maaşı alan bir hemşire arkadaş şu anda polis memurunun yaklaşık 3’te 2’sioranda maaş almaktadır. Aile hekimliğinde çalışan hemşire arkadaşlar İle hastanede çalışan hemşire arkadaşlar arasında bile ücret adaletsizlikleri var. Sağlık Bakanı iyi niyet çerçevesinde mart-nisan ve mayıs ayında ek ödemeler tavandan verilecek diye bir açıklama yaptı. Ek ödemelerin tavandan verilmesi bir çözüm değil. Ek ödemeleri tavandan alan personel sayısı çok az. Sağlık çalışanları zaten birçoğu tavandan ek ödeme filan almadı. Hekim ve profesör arkadaşlarımıza biraz daha fazla yaradı bu durum. Hastayla daha çok yakın olan hizmetli, hasta bakıcı, hemşire arkadaşlardan pek çoğu yararlanmadı. Esasında hastaya hizmeti en tepeden en aşağıya kadar bütün personel veriyor ama işçi kadrosunda olan hiçbir arkadaş 5 kuruş almadı. Aile hekimi olarak çalışan hiçbir arkadaş bunu almadı. Zaten daha sonra Bakan, virüslü hasta ile muhatap olmayan arkadaşların alacağı ek ödemelerde oranların olacağını da duyurdu. Oradan da bir sınırlama geldi. Sokaktaki vatandaş Sağlık çalışanlarının maaşlarının yüzde 70 arttı zannediyorlar. Bakanlık, ek ödeme yerine, taban aylığı yükseltseydi, daha makbul olurdu. Sağlık çalışanlarının döner sermaye sorunları zaten adaletsiz ilerliyor. Dönersermaye yönetmeliği acilen adaletli bir şekilde değiştirilmeli ve her personelin maaşıyla orantılanmalı. Bir personel hiç ek ödeme almazlken diğerinin azda olsa alması uygun değil. Maalesef adaletten uzak, adaletsizliği ayrımcılığı körükleyen bir dönersermaye yönetmeliği sözkonusu. Eskiden, eğitim araştırma hastanesinde başhekim ile en alt personel arasında 35 kat fark olurdu, şimdi 100 kat fark oluştu.

- Sağlık çalışanlarını birkaç gece alkışladık. Devlet alkışlattı. Sağlık çalışanları devletten alkış dışında hiçbir şey almadı mı?

A.D.:  Alkış konusunu o kadar yadırgamıyorum ben. Sonuç itibariyle gönül alma, şükran sunma hoş şeyler bunlar ama alkış tek başına yetmez.

- İzmir Tabip Odası pandemi kurulunun bilgileri şeffaf yöneltilmediğine dair bazı eleştirileri vardı. Siz de bu açıklamaya katılıyor musunuz?

A.D.:  Pandemi Kurulu’nda bürokrat arkadaşlardan ziyade Tabip Odası’ndan, sendikalardan birer ikişer arkadaş alınsaydı daha iyi olurdu. Bizim bilgimiz tabana iniyor. Bürokratın bilgisi tabana inmez. Şimdi Sağlık Müdürü’müz hastaneye gidiyor başhekimi, başhemşireyi, müdürü görüyor gidiyor. Ama biz alttaki hizmeti birebir görüyoruz. Sorun bize direkt geliyor. Şeffaflık konusunda ise; bizim elimizde somut veri olmadığından dolayı ezbere bir şey söyleyemem ama keşke somut veriler aktarılsaydı bizler de sivil toplum kuruluşu olarak çalışanların, vatandaşın lehine ne varsa onları yapmak için mücadele verseydik. Bazı pandemi kurulları daha hızlı kararlar alabiliyorlar. İzmir İl Pandemi Kurulumuzun da elinden gelen çabayı gösterdiğini düşünüyorum ancak STK lar işin içine sokulmalıydı.Pandemi Kurulu’nun reaksiyonları daha hızlı olabilirdi. Manisa Pandemi Kurulu anında karar alıyor. Sivil toplumun girmesinde ondan dolayı büyük fayda var. Mesela büyükşehir belediyesi servis eklediler sağlık çalışanı arkadaşlarımız için. Çok önemli olmasa da gönül alma bunlar. Sağlık çalışanı arkadaşlara yüzde 50 indirimli toplu ulaşım uygulanabilir mesela… Büyükşehir’den böyle bir jest bekliyoruz. Öğretmenlerde olduğu gibi sağlık çalışanlarına da indirimli tarife uygulanabilir.

 

600 HEMŞİRE AÇIĞI VAR

- Sağlık personeli açığı söz konusu… Acilen 600 hemşire takviyesine gidilebileceği söyleniyor. Şu anda tablo nasıl?

A.D.:  Şu anda yeni atamalar var gündemde. İzmir,  sağlık personeli açısından ülkemizdeki en iyi durumda olan illerimizden biri. Buna rağmen mesela Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi’ne gidin, orada yaklaşık yüzde 30 hemşire açık var. Özellikle eğitim araştırma hastanelerinde çok fazla hemşire açığımız var. Mesela Behçet Uz’da yeni doğan yoğun bakım servislerinden biri personel eksikliğinden dolayı açılamamIştı. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde kapalı olan yerler var, hemşire olmadığı için…

- Hemşirelerin çalışma şartlarının çok ağırlaştığı konuşuluyor. Bu konuda yorumunuz nedir?

A.D.:  Bir hemşire 25 hastaya tek başına hizmet ederken aynı hastanede 13-15 hemşire ortalıkta geziyor. Kimi bir siyasinin yakını, kimi torpilli… Gece mesaisine zaten gelmiyor. O arkadaşlara gece mesaisi yazılmıyor. Böyle bir adalet olmaz. Arkası olmayan hemşire arkadaşlar, insanüstü emek harcayarak hastalara hizmet veriyor. Bu adaletsizliktir. Ne kadar uğraşsak, önüne geçemiyoruz.

ŞEHİR HASTANESİ BİZE UYMAZ

- İzmir Şehir Hastanesi’nin, konumu, işleyiş mantığı itibariyle kentte yaşayan insanların daha kaliteli sağlık hizmeti sağlayacağına inanıyor musunuz?

A.D.:  Önümüzdeki süreçte muhtemelen Şehir Hastanesinin yollarını yapacaklar. Muhtemelen toplu ulaşım da götüreceklerdir. Ama bizim genel bakış açımız şehrin dışında olan bu hastane elbette zorluk yaşatacak İzmirlilere. Türkiye Cumhuriyeti devleti, sosyal bir devletse eğitim, sağlık gibi hizmetleri devlet tüm vatandaşlara ücretsiz ve eşit bir şekilde vermesi gerekiyor. Şehir hastaneleri özel ve kamu işletmesi ve pek çoğunda özel işletmelere taahhütler var. Sağlıkta taahhüt olmaz. Devlet hastanelerinde biz bunu çok yaşadık. Mesela dışarıdan MR cihazı alınıyor, bu cihaz hizmete alınırken şirkete garanti veriyor. Mesela yılda 2 bin MR çekilecek diyor. Böyle teminat veriyor parasını ödüyor. İlla gelen hastalarımız MR çekilecek diye bir durum olur mu? Bazen başhekimlerin ilgili branşlarındaki arkadaşlara MR yazın, tomografi yazın dedikleri çok olmuştur. Böyle bir mantık yok. Sağlık devletin işidir ve herkese ücretsiz, eşit bir şekilde verilmelidir. Para kazanmak ikinci planda olması gerekir. Şehir hastaneleri ile ilgili önerimiz, bu sistem kesinlikle Türkiye tarafından uygun bir sistem değildir. Diğer şehirlerdeki personeller söylüyor, hastanenin bir ucundan bir ucu 1,5 kilometre olduğu için, çalışan olarak görev yerinde duruyorsun. Ama dışarıdan gelen hasta ne yapıyor? 1,5 kilometre ileride kanını veriyor sonra 1,5 kilometre ilerideki polikliniğe geliyor. Şehir hastanesinden devletin sağlık hizmeti vermesi gerekir. Devasa hastaneler yapılmasına gerek yoktur. İleri derecede ameliyatların yapıldığı hastaneye ihtiyaç var. Şehir hastanelerinde sağlıkta hizmet vermekten çok, sağlıkta rant elde etmek üzerine kurulu özel ve kamu işletmesi olmasından dolayı. Sağlıkta rant edilmesinden vazgeçilmesi gerekir. Bizim sağlık harcamalarımız her yıl katlanarak ilerliyor. Gereksiz tahlil ve tetkikler yüzünde bu hale geliyor, bunlardan vazgeçmemiz lazım. Şehir hastanesi bize faydalı olmayacak, bunun yanında butik hastaneler olması gerekir. Şehir hastanesi sistemi Türkiye’ye uygun değil. Şehir hastanesi açıldığında diğer hastaneler bazı planlamalara göre Tepecik, Bozyaka, Alsancak gibi hastanelerin yatak sayısını düşürmek istiyorlar. Fazla kalan personeli de şehir hastanesine almayı düşünüyorlar. Kimi hastaneler atıl duruma düşecek. Personel açısından düşündüğünüzde, orada yerleşik bir hayatı var. Vatandaşların geliş gidişleri var. Birileri para kazanacak diye vatandaşı ve çalışanları oradan oraya sürüklemek doğru değil. Ülkemizde vatandaşlarımızın kolay ulaşabileceği, kaliteli hizmet alabileceği, tertemiz pırıl pırıl sağlık kuruluşlarına ihtiyacı var.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve seffafbelediyecilik.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.